İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer: “Yeni dönemde adayım, Kemal Kılıçdaroğlu da adaylığımı destekliyor”
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer katıldığı televizyon programında yeni dönemde aday olduğunu belirterek, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da adaylığını desteklediğini söyledi. “Değişiklik olursa sorun olur mu?” sorusuna Soyer, “Umarım çıkmaz sokak olmaz, öyle görünüyor” dedi. Soyer, vatandaşların Cumhuriyet Bayramı kutlamalarıyla ilgili şunları söyledi: “Çok umutluydum, 29 Ekim’i gördüm, ölürsem üzülmezdim. İzmir halkı bu Cumhuriyetin koruyucusudur, bütün vatandaşlarımız bu Cumhuriyetin koruyucusudur.” … Hiç kimse bu Cumhuriyetin erdemleri ve değerleriyle oynayamaz, “Kimsenin endişesi olmasın” dedi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, bu sabah Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın sunduğu Demokrasi Meydanı programına konuk oldu. Soyer’in değerlendirmelerinden öne çıkanlar şöyle:
“İZMİR GELECEĞE UMUTUMUZU ARTTIRDI”
“Cumhuriyet, insanlık tarihinin en büyük devrimlerinden biridir. Üstelik şiddete başvurmadan gerçekleşen en büyük devrimdir. İnsanlık tarihindeki bütün devrimlere bakın, içlerinde şiddet ve kan vardır. Ancak bu, şiddete başvurmadan gerçekleşen ve yüz yıldır varlığını sürdüren en büyük devrimlerden biridir ve bu coğrafyada yüz yıldır var olan en büyük devrimlerden biridir.Yıllardır kesintisiz barışı sağlamaktadır. .Kısacası gerçekten çok şanslıyız.Dediğiniz gibi o özel günü yaşadık.Yüz yılda bir olabilecek bir şeyi yaşadık ve yaşadık.Cumhuriyet ilan edildiğinde saat 18’de, İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Salonu’nda özel bir oturum gerçekleştirdik Çocuk Belediyesi, Gençlik Belediyesi, Kent Konseyi ve Büyükşehir Belediyesi Meclis üyeleriyle birlikte… Anlatamam o çocuklar, o gençler bize dertlerini anlattılar. gelecek yüzyıla dair beklentiler ve hayaller. Hepimiz çok etkilendik, çok duygulandık ve ‘Yaşasın Cumhuriyet’ dedik. Meclis oturumunu tıpkı yüz yıl önceki o saatte olduğu gibi nidalarla kapattık. Sabah saat 8’den itibaren -64 yaşındayım- böyle bir festivaldi, muhteşemdi. Çocuklar ellerinde balonlar, bayraklar, Atatürk tişörtleri taşıyordu, herkes neşeliydi, eğleniyordu… Siyasi partilerin kaosu unutuldu, kongreler konuşulmadı, bambaşka bir şeydi… O kadar büyük bir coşku vardı ki… o kadar güzel ki inanın geleceğe dair umudumuz arttı.
“KÖY ENSTİTÜSÜ ANLAYIŞIYLA ZİRAAT OKULUNU 27 OCAK’TA AÇIYORUZ”
Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerini yerelde takip etmeye çalışıyoruz. ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ deyişiyle İzmir’de toplumsal huzurun koruyucusu olmaya çalışıyoruz, toplumsal barışı kucaklamaya çalışıyoruz. ‘Her fabrika bir kaledir’ dediği gibi İzmir’de süt fabrikası, su fabrikası, geri dönüşüm fabrikası açtık. Bayındır’da açtığımız bu süt fabrikası aslında tüm bölgedeki süt fiyatlarını düzenleyen bir fabrika. Çünkü artık o üreticiden aldığımız sütün bedelini ödüyorsak özel şirketler, büyük şirketler bizim fiyatımızın altına inemezler. Çünkü yapımcının bu fiyatı benden alacağını biliyor. Problem şu; Artık devletin verdiği fiyatın üzerinde koyun ve keçi sütü alıyoruz. Çünkü küçük üreticilerin küçükbaş hayvancılığını teşvik etmek istiyoruz. Çeşit çeşit peynir yapıyoruz; yoğurt, dondurma, mozzarella peyniri, koyun-keçi kaşarı… Bunları İzmirli markasıyla ihraç etmeye başladık, Kanada ve ABD’ye ihraç etmeye başladık. Dahası; Köy Enstitülerinin kapatıldığı 27 Ocak’ta bir okul açıyoruz. Atatürk devrimlerinin takipçisi olarak Köy Enstitüleri mantığıyla İzmir Bademler’de bir ziraat okulu daha açıyoruz. Çünkü günümüz tarım politikalarının yalnızca büyük ölçekte, büyük sanayicilerin yürüttüğü bir tarım sektörüne dönüştüğü, her geçen gün daha fazla ithalat yapmak zorunda kaldığımız bir sistemden bahsediyoruz, bunun değişmesi gerekiyor. Kent-kır arasındaki istikrarın bozulmaması için küçük üreticileri bulundukları yerde beslemek gerekiyor. Kent ile kırsal arasındaki istikrar herkes için bir güvence, herkes için bir sigortadır. Çünkü küçük üretici doğduğu yerden memnun olmazsa şehre göç eder ve orada gecekondulaşma başlar, orada ucuz iş gücü haline gelir ve işsiz ordusu artar. Kentin istikrarı da bozuluyor. Onun için küçük üreticileri koruyacak, yaşatacak bir tarım ekonomisine ihtiyacımız var ve köylüyü milletin efendisi yapacaksak o tarım okulunda tarım teknikerlerinin yetişmesi gerekiyor. Bayındır Süt Fabrikası’ndan elde ettiğimiz gelirle tarım okulunda yatılı kalacak 400 çocuğun eğitim masraflarını karşılıyoruz, yani döngüsel bir ekonomi yaratıyoruz. Bir yandan küçük üreticilerin üretimini destekliyoruz, onların gelirlerini artırmaya çalışıyoruz, oradan elde ettiğimiz kârla da çocukların eğitim masraflarını karşılıyoruz. Bunun Atatürk devrimlerini korumak olduğunu düşünüyoruz ve bunu yapmaya devam edeceğiz. Atatürk, ‘Ülkeyi demir ağlarla öreceğiz’ dedi. İzmir’i demir ağlarla örüyoruz. Buca metrosu, Narlıdere metrosu, Çiğli tramvayı… Bütün bunları neden yapıyoruz? Çünkü Cumhuriyet devrimleri önümüze böyle bir vizyon ve gelecek koymuştur. O yüzden bunları yapıyoruz. Krediler ve engeller aşıldı. Bu sene şubat ayında Çiğli tramvayını açıyoruz, Narlıdere metrosunu açıyoruz, Buca metrosunda da yer altındaki dev mendirekleri sökmeye başlıyoruz, tünelleri açmaya başlıyoruz.
“TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLERİN HAKLARINI KORUYACAĞIM”
(Avrupa Konseyi Bölgeler Meclisi Başkanlığı’na seçilmesiyle ilgili soru üzerine) Aslında bu bir ödül gibi bir görevdir. Çünkü Avrupa Kurulu diğer üç yapıdan oluşuyor; Biri 46 ülkenin bakanlarından oluşan Bakanlar Kurulu, biri 46 ülke parlamenterlerinin yer aldığı Parlamenterler Meclisi, biri de 46 ülkeden 130 bin yerel yönetimin temsil edildiği Bölgeler Komitesi. Bu üç yapı bir arada oluşturulmuştur ve her üç yapının da başkanlıkları bulunmaktadır. 46 ülkeden 130 bin yerel yönetimin temsil edildiği 306 üyeli Bölgeler Komitesi’nin başkanlığına atandım. Burası şu anda Türkiye’nin Avrupa Meclisi’ndeki en büyük koltuğu ve ben buraya oy birliğiyle seçildim. Temsiliyeti yüksek ama fonksiyonlarından bahsedeyim, bu ne işe yarayacak? Peki ya biz, ya İzmir, ya Türkiye? Artık şöyle bir gerçek var; Avrupa ile yan yana yaşıyoruz. En büyük ithalatımız, en büyük ihracatımız, siyasi, kültürel ve sosyal bağlarımız Avrupa iledir. Burası coğrafya ve biz ortada yaşıyoruz. Ama ne yazık ki aldıkları kararlara biz müdahale edemiyoruz ve onların uygulayıcısı kalıyoruz. Ancak Avrupa’dan uzaklaştıkça özgürlüğümüzü ve bağımsızlığımızı kaybediyoruz. Aslında ne kadar yakınlaşırsak, ne kadar dahil olursak, özgürlüğümüze, bağımsızlığımıza o kadar sahip çıkarız. Mesela mayıs ayında Avrupa Konseyi başkanları Finlandiya’nın Reykjavik kentinde bir araya geldi ve orada çok değerli tespitler yapıldı. İki başlığı var; Demokratik erozyon ve büyük ekolojik iklim krizi konuşuldu, bunlara çözümlerin yerelde üretilmesi yönünde kararlar alındı. Hayatın yerel olarak aktığını, hayatın yerel olarak aktığını biliyoruz. İnsanların sorunlarını çözmek istiyorsanız önce yerelde dokunacaksınız. Gerçek testler yerli olarak üretilenlerdir. Bütün bu küresel krizler, savaşlar, iklim krizleri, gıda krizleri, enerji krizleri… Hepsinin çözümü aslında yereldir. İnsanlar birey ve vatandaş olarak bu analizlerin bir parçası ve katılımını sağlıyorlar. Dolayısıyla Reykjavik’te liderlerin aldığı kararların fiilen uygulanmasını sağlayacak olan da Bölgeler Meclisi olacak. Birkaç noktayı söyleyerek bitirelim; Hakkımızdaki kararların alınması sürecine dahil olma fırsatı bulacağız. Yani uygulamaya koyacağımız kararların alınması sürecinde söz sahibi olabileceğiz, sesimizi duyurabileceğiz. Meclis Başkanı olacağım çünkü 130 bin yerel yönetimin temsilcisi olarak oradayım. En çok da Türkiye’deki yerel yönetimlerin haklarını koruyacağım. Oybirliğiyle seçildim, yani liberaller, muhafazakarlar, sosyalistler, yeşiller, ilerici demokratlar… Bütün siyasi partilerin temsilcileri vardı ve ben oybirliğiyle seçildim. Sonunda başka bir şey için faydalı olacaktır. Avrupa’nın fon ve hibe kaynakları var. Türkiye’de bunların çoğunun farkındayız. Bundan sonra en kısa sürede bilgilendirileceğiz ve daha da önemlisi o kaynakların hangi başlıklarda çıkarılması gerektiği, hangi ülkede hangi şehirleri kapsaması gerektiği konusunda kararlar alındığında karar alma süreçlerinde biz de yer alacağız. Size somut bir örnek vereyim; Pandemi döneminde Buca metrosuna 490 milyon euroluk finansman kaynağı bulduk. Faiz oranı 3,20, 4 yıl ödemesiz, 12 yıl vadeli bir finansman kaynağıydı. Bunu neden verdiler? Çünkü İzmir 2022 yılında Avrupa Ödülü’nü aldı. Yani tüm Avrupa şehirleri arasında Avrupa değerlerini en iyi temsil eden şehir seçildik. Bu yüzden bu mali kaynaklar açılıyor. Kimsenin bulamadığı, düşük faizli, uzun vadeli finansman kaynaklarını ve hibelerini bizde bulabiliriz. Şimdi düşünün, bunu sadece İzmir için değil, tüm Türkiye için yapacağım. Bu çok değerlidir, büyük bir onurdur.
“CUMHURİYET ADALETTİR VE ADALET ELBİSE tecelli eder” L. “O OLACAK”
(Osman Kavala’nın 6 yıldır tutuklu olduğu hatırlatıldığında) İnanılır gibi değil. Can Atalay da öyle değil mi? Yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararlarını doğrudan uygulamamaktadır. Osman Kavala 6 yıldır hiçbir gerekçe gösterilmeden cezaevinde tutuluyor. Bunlar gerçekten hepimiz için çok üzücü, çok utanç verici, umarım Cumhuriyet adalettir ve adalet elbette tecelli eder. Hayatın daha fazla acı, ıstırap olmadan yaşanmasını, adaletin yerini bulmasını, bu haksızlıkların, bu hukuksuzlukların son bulmasını diliyorum.
“İZMİR SÜPER LİG’İ HAK EDİYOR”
(Karşıyaka’nın kuruluşunun 111. yılı dolayısıyla) Tüm Karşıyakalıları tebrik ediyor, gurur ve sevgiyle selamlıyoruz. İnşallah şeytanın bacağını kırarız. Çok sağlam bir altyapı inşa ediliyor. Bunu Göztepe de Altınordu da yapıyor. Bu çok zor bir şey spor Dünya Süper Lig’de ama İzmir bunu hak ediyor. Çok temel kurumları var, çok temel kurumları var, her biri birer çınar ağacı. Bunlar gerçekten gerekli kurumlardır ve bunu hak ediyorlar.
“İTİRAZIMIZ KABUL EDİLDİ, BUCA CEZAEVİ TAMAMEN YEŞİL ALAN OLACAK”
(Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Buca Cezaevi imar planının mahkemece reddedilmesiyle ilgili) Buca Cezaevi yıkıldı. Bildiğiniz gibi Buca, İzmir’in en kalabalık ilçesiydi ve orada bir cezaevi vardı, şimdi şehrin merkezindeydi. Allah’a şükür kaldırıldı, bunun için karar vericilere minnettarız. Ancak daha sonra oraya bazı bina ve lojmanların yapılmasına karar verildi, biz de itiraz ettik. Sonunda itirazlarımız kabul edildi ve önerdiğimiz gibi tamamen yeşil alan olacak. Buca’nın nefes alacağı bir rekreasyon alanına dönüşecek. Bu nedenle çok gururluyuz, çok memnunuz.
“YAPTIKLARIMIZ ALTYAPI YATIRIMLARI GÖRÜNÜYOR”
14 Şubat Sevgililer Günü’nde İzmir’e olan sevgimizi göstermek için Çiğli tramvayının açılışını yapacağız. Aynı şekilde Narlıdere metrosunu da şubat ayında hizmete açacağız. Dediğimiz gibi İzmir’i demir ağlarla örüyoruz, bir yandan da Buca metrosu sorunsuz devam ediyor. O gün, hatta erkenden bitecek. İnşaat süresini 4 yıl olarak öngörmüştük ama çalışmalar daha hızlı tamamlanıyor. Çünkü para cebimizde çok şükür. Ama sorun şu ki; Raylı sistemler çok daha temiz, çok daha ucuz ve çok daha kolay. Üstelik yer altında olması nedeniyle yer üstünde, caddelerde, meydanlarda toplu ulaşımda olağanüstü kolaylık sağlıyorsunuz. İnsanların yürümesine, bisiklet kullanmasına, daha huzurlu yaşamasına alan yaratıyorsunuz. Tepedeki devasa trafik sıkışıklığı da ortadan kalkıyor, insanlar çok daha huzurlu ve konforlu bir yaşam sürüyor. Bu nedenle çok fazla altyapı yatırımı yapıyoruz ama doğal olarak bir kısmı görünmüyor. Bunu yeraltında yapıyorsunuz çünkü tüm yatırımı, parayı ve kaynakları oraya koyuyorsunuz.
“YENİ DÖNEMDE BEN DE ADAYIM”
(Yeni dönemde Aday olup olmayacağı sorusu üzerine ) Ben adayım. Teşekkür ederim, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da destek veriyor.
(Değişiklik olursa sorun olur mu? soru hakkında )Umarım işe yaramaz, görünen o ki.
“BELEDİYE ŞİRKETİ YÜZDE 1 KÂR İLE MÜTEAHHİTLİK HİZMETİ VERDİ”
(İzmir’in kentsel dönüşüm sorununa ilişkin) 30 Ekim, İzmir Depremi’nin 3. yıl dönümüydü. Bu nedenle anma töreni düzenleyerek hayatını kaybeden vatandaşlarımızın aileleriyle buluştuk. Bu töreni nerede yaptığımızı biliyor musun? Dilber Apartmanı’nın önünde yaptık. Çünkü Dilber Apartmanı orada hayata geçirdiğimiz ilk uygulama örneğidir. Kooperatif kurduk, Dilber Apartmanı 32 daireli bir apartman. Onlara emsal bir zam verdik ve 8 daire daha yapmaya hak kazandılar. Planımız, niyetimiz o 8 dairenin parasıyla onların kendi paralarını kazanmalarıydı. Ama bu yetmez, o zaman Büyükşehir Belediyesi’nin İZBETON firmasını buraya getireceğiz dedik. Müteahhitlik hizmetini size yüzde 1 kârla sunacak, böylece yükleniciye para kaybetmeyeceksiniz. Oradaki tüm kat sahipleri kat sahiplerini bırakıp arsa ortağı oldular, kooperatife dönüştürdüler, kooperatif oldukları için de şirketimiz onlarla geçinebiliyordu. Bu Türkiye’deki ilk örnek. Tamamen belediyenin ve kamunun denetiminde olan, kamunun gücünü ortaya koyarak belediyenin vatandaşlar adına müteahhitlik hizmeti vermesine olanak tanıyan, aynı zamanda vatandaşların daha az parayla mülk sahibi olmasına da olanak sağlayan bir inşaat.
“VATANDAŞLAR KENDİ BİNALARININ MÜTEAHHİTLERİ GİBİDİR”
(Konutların rezerv alanı ilan edilerek mülkiyet haklarının ortadan kaldırılmasına ilişkin soru üzerine) ) Bu yeni düzenlemeden bahsediyorsunuz. Maalesef böyle bir şey var, düşünülemez ama Anayasa Mahkemesi tarafından reddedileceğini düşünüyorum. Çünkü bu, nereden bakılırsa bakılsın mülkiyet haklarının ihlalidir. Ancak bu kentsel dönüşüm modeli, halkın kooperatifler çerçevesinde örgütlendiği ve kamu yönetimi ile protokol yaptığı, kentsel dönüşümün önünü açan, hem kendilerine hem de üreticilere rant sağlamayan, doğrudan kentsel dönüşümle ortaya çıkan bir kentsel dönüşüm modelidir. vatandaşların ve halkın işbirliği. Dilber Apartmanı ile başladık, halihazırda 25 kooperatif var. Kooperatifler artık çoğalmaya başladı. Önce kat sahibi olmaktan vazgeçiyorsunuz, bir daireniz var, onu bırakıp arsaya ortak oluyorsunuz, kooperatif olsun. Çünkü kooperatif olmadan biz halka açık bir şirket olarak vatandaşla protokol yapamayız. Ancak belediyenin şirketini hizmete açabilmem için kooperatife üye olmanız gerekiyor, önümde kooperatif olması gerekiyor. Kooperatif kuruyorlar, şirketim kooperatifle anlaşma yapıyor. Belediye hem kooperatifi hem de belediyenin şirketini denetliyor. Belediyenin şirketi müteahhitlik hizmetini yüzde 1 karla maliyetle sağlıyor, böylece vatandaşlar müteahhitlere para kaptırmıyor. Halka açık bir şirket olduğu için her şey şeffaf ve açıktır. Dolayısıyla vatandaş adeta kendi binasının müteahhidi oluyor. Bu yapılabilecek bir şey, biz bir model ortaya koyduk. Yaptığımız hiçbir şeyi sadece İzmir için yapmıyoruz.
“HİÇ KİMSE BU CUMHURİYETİN FAZİLETLERİ VE DEĞERLERİYLE OYNAMAZ”
Çok umutluydum, 29 Ekim’i gördüm, ölürsem diye endişelenmezdim. İzmir halkı bu Cumhuriyetin koruyucusudur, tüm vatandaşlarımız bu Cumhuriyetin koruyucusudur… Kimse bu Cumhuriyetin erdemleri ve değerleriyle oynayamaz, kimse endişelenmesin. Emin adımlarla yürümeye devam edeceğiz, Cumhuriyeti ikinci yüzyıla taşıyacağız. İnsanlar mutluydu, tatil aslında budur. Bayram emir-komuta çerçevesinde kutlanmaz. Kutlanırsa gerçek bir bayram olmayacaktır. Ama bu tam bir tatildi, şenlikti, neşeydi, eğlenceydi. O yüzden söylüyorum; Kimse umudunu kaybetmemeli. Bu ülke ikinci yüzyılda da birinci yüzyılın çıtasını yükseltmeye devam edecek.